hermes in kitap denemesi -perseus ejder katili
Geçmişin Rüyası
Gecenin karanlığında, köyün sessizliğinde bir patlama sesi duyuldu. Köyün merkezindeki şato da yangın vardı. Şatonun hertarafından patlama sesleri yankılanıyordu. Köy halkı bir anda ayaklandı. Herkes olayın saniyesinde sokaklara döküldü. Gardianlar şatonun etrafını sardılar. Dumanlar içinden bir cam kırılması sesi geldi kapşonlu mavi kıyafetli bir elinde kılıç bulunan (kılıç saf gümüşten gibiydi) bir adam camdan dışarı fırladı ve bir çatının üzerine taklalar atarak düştü hemen ayağı kalktı. Gardianlar onu gördüklerinde mızraklarını hemen hazırladılar ve aynı anda mızrak yağmuru başladı. Kapşonlu adam mızraklardan hemen kurtuldu ve köyün surlarına doğru yöneldi. Sonra adam gözlerini yumdu ve bağırarak ‘’alontokus’’ diye bağırdı ve bir anda kalenin duvarlarından zıplayıp yere indi sonra kılıcını yere saplayıp destek olarak kullandı ve ayağı kalktı. Gardianları gördüğünde hala dövüşecek gücü vardı. Kılıcını yerden çıkardı ve gardianlara bağırdı ‘’ben AQUSTİON um önümde diz çökün ya da kılıcımın tadına bakın’’ bu sözlerin peşi sere gardianlardan birisi kılcını çekip saldırdı. Aqustion saldırmakta olan gardianın önünde durdu ve kılıcı saniyeler içinde bir bumerang gibi fırlatarak gardianın kafasını kesti diğer gardianlar aynı anda saldırmayı denediler. Ancak buseferde okların hedefi oldular ve bir kadın sesi işiti Aqustion.
-sanırım yardıma ihtiyacın var formunu kaybetmişe benziyorsun
-kapa çeneni MENDUSE!
-Teşekkür edebilirdin aslında nede olsa hayatını kurtardım!
-tamam, şimdi kaleye dönmemiz gerek.
-peki ya aradığın şeyi buldun mu?
-aslında pek sayılmaz ama bir ipucu buldum bir parça kehanet ama sanırım pek işe yaramayacak.(üzülerek Menduseye baktı)
Menduse ‘’Birde şu kehanete ben bakıyım’’ dedi. Ve yolarına devam ettiler ormanın derinliklerine doğru…
Ormanın derinliklerine vardıklarında Menduse çığlığı bastı. Ve o anda Aqustion ‘’ Kapa şu lanet çeneni Meduse yine ne oldu’’ dedi. Menduse konuşamaz bir vaziyete tekerleyerek yukarıyı işaret etti ağacın dalını gösterdi. Aqustion anında klıcını çekti etrafında bakındı çünkü ağacta boyununda iple asılmış bir isyancı komutanı duruyordu.
Gördüklerine inanamadı.şaşkınlıktan kılıcını bile düşürebilecekti ama Aqustion istifini bozmadan cesedin yanına yaklaştı ve ‘’enteklonus old’dedi nezamandır burada olduğunu öğrendi.
-Menduse buradan yaklaşık 15 dakka önce geçmişler yani komutanı astıkları vakit bu.
-bence etrafı incelemeliyiz bir… ne bileyim…bir kanıt felan bulabiliriz nereye gittiklerine.
-haklısın sen etrafı incele ben komutanın üstüne başına bir bakıyım neleri var
Aqustion kılıcını geri yerine koydu ve komutanın üstünü incelemeye başladı ceplerinin birinde bir not gördü not da şöyle yazıyor;
‘’doğu bölgesindeki karargah a kraliyet askerleri tarafından saldırı yapılacak bu bilgiyi dolun ay gecesine kadar yetiştirmen lazım kraliyet dikkatli ol yanına 10 kişilik bir birlik ile gitmelisin. Doğu kalesi bizim için çok önemli bir kaledir tüm haberleşme ve ticaret doğu kalesinden yapılır.unutma dolun ay gecesine kadar süren var.
Batı kalesi komutanı
Antolius Pantogron ‘’
Aqustion notu okur okumaz Menduse yi çağırdı Menduse hemen yanına geldi notu eline aldı ve okumaya başladı. Bittirdiğinde ‘’acelemiz var’’ dedi. Ve okunun yaylarını saydı tam 25 tane idi ve bu ona az gelmişti. Aqustion kılcını çekti ve koşa koşa ormanın derinliklerine daldılar yemyeşil olan orman gecenin karanlığında karanlık bir boşluk gibi oluyordu. Arada sırada ağacların azaldığı yerden gök yüzüne bakıyordu. Dolunaya daha 4 gün vardı yada 2 günde olabilirdi ormanın karanlığı birden kırmızı bir alevle yok oldu. Çok uzakta değildi bu alev yaklaşık yüz metre kadar ilerdeydi. Aqustion Menduse’ e baktı ve ikiside silahlarını hazırladılar. Sanki gözleri ile konuşuyorlar gibiydi. Otuz metre kala bir alev toplu yanlarından geçti kıl payı kurtulmuşlardı. Ateşin merkezine ulaşınca Aqustion bir küfür savurdu çünkü ormanın merkezinde yaklaşık yirmi metre boyunda bir alev ejderhası duruyordu.
Eski Düşman
Ve işte tam o sırada olanlar oldu ve yatağımdan terler içinde kalktım. Köy de güneş daha yeni doğuyordu. Büyükbabam yanıma geldi (aslında nerden geldiğini de anlamadım) bana ‘’ kabus mu gördün küçüğün’’ dedi. Ben yeni sakinlemiştim çünkü rüya çok gerçek gibiydi ama azımdan çok anlamlı sözcükler çıkara bilmeyi başardım ‘’evet’’. Büyükbabam yatağıma oturdu ve bana döndü güneş ışığı camdan vuruyordu yüzüne (buda onu çok yakışıklı yapıyordu) beyaz ve siyah karışımı sakalı uzun saçları açık kahve gözlü çok çekici bir adamdı. Bana dedi ki
- Evlat toparla kendini hadi pazara gideceğiz evde yiyecek bir elma bile kalmadı.
- Ahh tamam bana beş Dakka ver bir uyanıyım.
- Tamam evlat ama geç kalma kapının önünde bekleyeceğim.
Gözlerim ışığa alışınca fark ettim odam pek dağınık değildi ve bu iyi haberdi. Hemen üstümü deyiştirip kapıya koştum. Büyük babam kapının önündeydi eline biraz Rihnar(para) vardı yaklaşık 10-15 Rihnar vardı hemen yanına gittim pazarda bir ayna taşıyan iki adamın elindeki aynada kendimi gördüm uzun saçlarım darma dağın olmuş açık kahve gözlerim deli gibi bakar olmuş. Büyük babam beni yanına çağırdı hemen yanına gittim. Büyük babam bana bir torba verdi içine 10 elma koy dedi. Adama 2 Rihnar ver di sonra ilerden domatesler patatesler ve birazda et aldı. Sonra büyük babamla beraber bir tepeye çıktık bana dedi ki ’’daha 12 yaşındasın evlat ancak yaşadıkların yaşının iki katı büyüklünde acı verici önce babanla anneni kaybettin ve sadece 4 yaşındaydın küçüğüm’’ bu sözler bana yetmişti. Biraz daha devam etse sürgünümden de bahsedecekti (ve bu konu gerçekten çok korkunç bir deneyimdi) sonra başka olaylardan ve başka olaylardan ama burada sözü kesildi. Sonra tepeden köye baktım her yer sarı saman rengi evlerle doluydu surların etrafında gardianlar dolanıyordu. Köyün tam ortasında bir şato vardı ve sanki şatonun beli çaplı yerlerinde sonradan dolgu yapılmış gibi gözüken bölümler vardı sonra başıma bir ağrı saplandı. Bunun nedeni rüya da gördüğüm o yerin burası olmasıydı ve sanki gerçektende olayın gerçekleştiğini gösteren kanıtlar vardı burada. Büyük bamab la beraber yarım saat kadar oturduktan sonra köye indik büyük babam evin kilidini açıyorduki bir gürleme sesi işitim ve bu çok güçlüydü. Büyük babam bana içerden çıkmamam gerektiğini söyledi .Ve kapının önünde duran masaya güçlü bir tekme attı. Masa duvara çarpıp parçalandı ve yerde bir kapak gördüm . büyük babam hiç güç harcamamış gibi kapağı kaldırdı içerde bir kitap bir kılıç birde zırh vardı zırh mor renkteydi büyük babam zırhı üstüne geçirdi. Bana dönüp seslendi. PERTEKYUS teklike yaklaşırsa hemen yatağının altındaki kapağı aç ve içeri saklan ihtiyacın olacak her şey orada.
Bu sözleri duyunca camın önünden çekildim ve hemen yatağımın başına koştum. Yatağı hemen kenara çekip kapağı açtım ve koşa koşa çatıya çıktım. Ve gördüklerime inanamadım bir alev topu yağmuru vardı. Büyük babamı gördüm kitap a baktı sonra bir anda kitapı fırlatıp attı. Ve birkaç söz söyledi sesi bana yetişmiyordu arada yüz metre vardı ama dudak hariketleri anlaşılıyordu sonra bir anda bir ok yamuru ateş toplarının geldiği yöne doğru fırladı ve bu askerlerden değildi topraktan fırlıyordu. Ve benim büyük babam bir büyücü dedim. Sonra dağların arasında kırmızı devasa kanatlı bir şey belirdi gözleri dev gibiydi boynuzu vardı kaçlarının yerinde arkaya doğru uzanan davasa altından çıkıntılar vardı yaklaşık yüz metre yüksekliğindeydi yada yüz eli ve ateş saçıyordu kanatlarını açtığında korkudan küçük dilimi yuttum. Bu bir ejderhaydı ve bu ejdarha rüyamda gördüğüm ejderhadan yaklaşın 10 yaş daha büyüktü gözlerini büyük babama çevirdi ve konuştu ’’ Estanrum yaşlı ihtiyar ailenle beraber yok olma zamanın geldi de geçiyor köyününde senle beraber kül olacağını gün bu gün oğlun Aqustion ve eşi Menduse ile aynı sonu paylaş!’’ dedi. Ne ejderha konuştu biliyorum bu gayet tuhaf ve asıl tuhaf olanı annem ve babamın kim olduğunu öğrendim rüyağımdaki kişiler işte annem ile babamdı. Büyük babamnın sesini duydum ‘’herkes tünellere ve depolara’’ diye bağırdı. Hemen koşa koşa çatıdan aşağı indim inerken bir patlama sesi geldi ejderha kuyruğu ile birkaç evi tuzla buz yaptı. Hemen aşağı indim depoya yani yatağımın altında bulunan kapaktan içeri girdim.
Yaklaşık bir satir yukarıdan patlama sesleri yankılanıyordu. Duvarlar dan toz dökülüyordu aşağı. Daha da kötüsü 1 saattir karanlığın içinde önümü görmeden bekliyordum .sonra hatırladım ve kendime bir küfür savurdum.cebimde bir adet kibrit vardı tek yapmam gereken kibriti bir duvara sürtmekti. Ve bende bastığım zemine sürttüm ve ışıkla beraber bir fener gördüm mumlukta dene bilirdi içindeki mum iyi durumdaydı ve mumu yaktım sonra etraf aydınlana kadar tüm mumları yaktım.en sonunda devasa bir oda gözüktü önümde sıra sıra heykeller dizilmiş heykeler arasında aqustion(babam) menduse(annem) in heykeleri vardı. Ve büyük babamın heykellinide gördüm. Sonra bir heykel lik yer vardı isim yazıyordu ama heykel yoktu. İsim yerinde PERTEKYUS bu benim adımdı ve daha 12 yaşındaydım. Mekanın cazibesine kapılı verdim ve yukardaki olayı tam unutmuştumki bir patlama sesi duydum. Sanki bir havan topu cepaneliğe çarpmıştı ve evet ejderha cephaneliği batlattı. Her yer salandı ve hemen koşa koşa babamın heykelinin altına girdim. orda bir sandık vardı sandığı çekip çıkartım orta kadar sürükledim ve sandığı açtığımda babamın zırhını gördüm daha küçüğüydü ve tam bana göre idi zırhı üstüme giydim kılıcı kemere taktım ekstra cepleri de kemere takıp içlerinde küçük cam şişeleri koydum birde başka bir cebe patlayıcı koydum. Bir not vardı sandıkta en son notu elime aldım ve okumaya başladım.
‘’ sevgili PERTEKYUS
Bu zırhı giy kılıcına kadar patlayıcısına kadar odada benim heykelimin yanında bir kol var onu indir bir kapı açılacak ordan doğruca koş ejderha yı ben oyalarım sen git tünelin sonuna vardığında bir ormana ulaşacaksın. Ordaki askerlere bu notu ver birde o cam şişelerden birini ver onlar seni kimin yoladığını anlayacak orada eğitim görmen gerekiyor küçüğüm. Biraz rihnar braktım bir kese dolusu kadar gerktiği zaman daha fazlasını bula bilceksin ben bu zamana kadar sana büyüden bahsetmedim ama artık büyüyüde öğreneceksin hayata bol şans küçüğüm unutma bir kahraman kazandığı zaferlerle değil zafer için feda etikleri ile anılır.
Sevgilerle Estanrum’’
Hemen not cebime attım tünelin kapısını açmak için kolu çektim. Kapı açıldı içerde bir tür demir araç vardı. Koltuğa oturdum bir not yazılıydı üstünde ‘’ gitmek istediğin yeri düşle ve sihirli sözleri söyle (meskantırgo)’’ bunları düşünüp derdemez demir araç hızlandı. Köyün bir tarafından dışarı fırladım geriye baktığımda köyden geriye sadece surlar ve şato kalmış (şatonun da yarısı yoktu). Giderken ağladım çünkü büyük babamı ejderin elinde gördüm ejder onu bir çöp gibi fırlattı.
Metal alet çok hızlı bir şekilde havalanmıştı kilometrelerce yol gitiğime emindim açık denizden geçerken bir ses duydum ses aynı bir metalerin parçalanma sesi gibiydi. Ne yapacağımı anlayamadan aracın ön kısmından bir paket fırladı. paketi elime aldım yandan sarkan bir ip vardı çanta gibiydi iki kol geçirecek yer vardı. Hemen taktım ipi elimle tutum ne işe yarayacaksa şimdi yaramalı dedim. Alet in parçaları denize dökülmeye başlamıştı bile. Hemen atlamam gerek dedim yok metal parçalar altında ezile bilir dim ada alet patlayabilirdi. Aşağı baktım yaklaşık beş yüz metre çivarındaydı atlamaktan başka şansım yoktu ve aşağı Salı verdim kendimi. Korkudan ipi çeki verdim ve bir ana havada süzülmeye başladım. (evet işte bu büyük babamın bana dediği paraşut buydu) gök yüzünde ilerlerken metal aracın suya düştüğünü gördüm. Metal aracın düştü yerden devasa bir su dalgası gök yüzüne doğru fırladı ve şekil almaya başladı. Bu bir deniz ejderi idi. Hemen kılcımı çektim (artık ne iişe yaracak bilmesem de).ejder bir anda bana döndü ve çok güçlü tanzikli bir su fırlatı bir ve paraşüt parçalandı bende suya çakılı verdim kıyafetim sayesinde suyun üstünde kaldım. Islanmıyorduorada yüzüm gökyüzüne dönük iken bayılmışım.
Kaptan ve Kampçılar
Birisin beni sarsmasıyla uyanı verdim. Bir grup adam bana bakıyordu. İlk başta fazla tuzlu su yutum diye hayal görüyorum zanetim. Ama bu gerçekti adamlar ın bir gurubu kenera çekildi birisi geldi aralarında daha kaslı daha fit birisiydi göğsünde 2 tüfek asmıştı ile sakaları kısaydı ve siyah saçları benimki kadardı. Gözleri maviydi ve zırhı da harika görünüyordu siyahlara bürünmüştü göğüs bölgesinde kırmızılık olmasa karanlıkta göremeyecektiniz. Kemerinden uzun bir kılıç sarkıyordu ve 2 tüfekte kemerde asılıydı toplam 4 tüfek beni doğrultu şapkasını bir üçgen şeklindeydi ama siyah ve kahve karışımı bir renkti. Yanıma çömelip elimi tutu beni kaldırdı ve bir fıçının üstüne oturtu. Şaşkındım çünkü adam da bir tuhaflık geldi gözüme çok ciddi idi normal bir denizciden farklıydı sanki braksanız yaratıkları tek eliyle parçalara ayıracak bir adamdı. Bana dediki ‘’korsanların liderinin gemisine hoş geldin gemimin adı kral mertesyum benim adım helen prantius yani ölüm kaptanı’’ peşi sere kılcını gösterdi kılıcı sanki deriden yapılmıştı ancak gerçek ten çok keskin ve serti ve kırmızı hafif bir ışık çıkıyordu. Kılcıyla yukarıyı gösterdi yelkenlerin en tepesinde siyah bir bayrak vardı bayrağın ortasında bir kafa tası vardı beyaz ve kafatasının sağ ve sol tarafında ejder kafaları verdı biri mavi biri kırmızı. Bana dönüp adımı sordu. Kekeleyerek ‘’Pertekyus efendim’’. Dedim. Bana dönüp dediki ‘’Güzel isim ancak daha saygı duyulacak bir isim lazım sana Perseus a ne dersin evlat şimdi buraya nasıl geldin anlat bakalım’’
Olanları tek tek anlatım bana çok sakin bakıyordu. kıyafetim değişmişti bu daha sade üstünde bir bıçak bulanan mavi bir yelek ve altımdada siyah kısa bir pantolon vardı saçlarım dağılmıştı zırhım suyamı düştü diye düşündüm ama içimde bu kıyafeter yoktu. Ve bu da beni tedirgin ediyordu sonra bir anda konuştu
-Evlat sen bu gemide güvende değilsin bir an önce seni avcıların kampına bırakmam gerek.
-nasıl ne kampı?
-Avcı yani pek avcı denmez onlara ama onların yanına gitmen lazım orada güvende olacaksın ve o ejder şey aslında bir insan
Bu sözlerin ardından aramızda bir sesizlik çöktü kılıcımımı ve eşyalarımı yanıma aldım kaptan bir kıyıda durdu ve gemiden atlayıp kardaki küçük bir duvarın yanına gitti ve şunları söyledi’’ estrondagateromuspatrous’’ bir anda duvar toprağın içine gömüldü. Ve boş arazide kamplar çadırlar mızraklar benim yaşımda birçok genç ve tuhaf yaratıklar dolanıyordu. Kaptan kampa doğru seslendi Alcrion yaşlı ihtiyar ben geldim bir merhaba demek yok mu?’’ kampçılar oralı bile olmadı ama üstü zırhlı gözleri gri kulakları kepçe saçları uzun bebek ciltli üzerinde beyaz bir tunik bulunan bir adam geldi.
-hoş geldin kardeşim duyduklarım doğrumu bu o mu?
-evet yani o her neyse benim gitmem gerekiyor artık. Rotamızdan fazla uzaklaştık devasa bir karides gören bir balıkçıdan haber aldık.
-tamam kardeşim sana iyi maceralar.
Adam beni kampa doğru sürükledi. Herkes birbiri ile çok samimiydi. Ve içimden ben burayı sevemeyeceğim dedim. Tunikli adam konuştu.
-tabiki seveceksin her gelen bunu diyerek başladı.
-Pardon zihnimimi okuyorsunuz.
-Hayır, evlat gözlerini okuyorum.
Bir çadırın önünde durduk sonra adam içeri girdi ve bir anda bir borazan sesi duyuldu kampçılar koşa koşa kılıçların ı mızraklarını ve kitaplarını aldılar ve aynı yöne yöneldiler bir anda bir ateş sesi duyuldu. adam çadırdan çıktı elinde bir bileklik vardı bilekliği koluma taktı ve mavi bir ışık çıkartı bileklik ve bana kampçıların gittiği yönü gösterdi.
Kılıcımı çektim ve en yakındaki siperlere koştum siyah saçlı kara gözlü bir kız vardı birde genç vardı yanında gencin saçları uzundu ama benimki kadar değildi. Kızın elinde uzun bir kılıç gencin elinde de bir mızrak vardı. Yanlarına gelince bilinçsizce selam dedim. Kız bana dönüp baktı.
-Sen yeni gelmiş olmalısın ben Andria
-Evet, yeni geldim ben (bir an kaptanın verdiği ismi söylemem gerektiğini düşündüm ve tabi ki daha kulağa hoş geliyordu) Perseus
-(genç atladı lafa) Merhaba bende Pandinus
-Şey burada ne oluyor? ve anlamlı bir iki kelime söylemiş oldum)
Kız bana bakıp gülümsedi
-Saldırı altındayız arada sırada olur ancak şu sıralar sıklaştı. Avcılara hoş geldin.
-Ne? Ne avlıyorsunuz peki?
-Ejderleri ve bu kadar soru sormada kılıcını hazırla.
Yeni tanıştığım birisiyle kötü arkadaş olmak istemiyordum hemen çenemi kapattım elimi kılcımı kemerimden almak için uzatığımda gözlerime kılıcım yoktu onun yerine kısa bir çubuk vardı yaklaşık bir karış kadardı elime adım da sınmaya başladı kız gözlerimin içine baktı çocukta bir adım geriledi metal çubuk iki yanından alevler saçmaya başladı ve bir mızrağa benzedi mızrak yanıyordu ve sadece ortasındaki utma yeri buz gibiydi. Şaşkınlıkla diğerlerine baktım onlar sanırım ne olduğunu çoktan anlamıştı zırhım şekil değiştirmişti siyah ve kırmızı bir renk almıştı ayağı kalktım ve gözlerime inanamadım. Bir gürleme sesi duydum karşımızda yaklaşık dört metre yüksekliğinde ve katarlı sonuna kadar açık bir ejder duruyordu. Ve bir anda ejder bana baktım tam gözlerimin içine ve zihnimde görüntüler oluşmaya başladı. Bağırarak diz çöktüm görüntülerde bir adam vardı ve ejderin karnındaki bir noktaya kılıcını saplıyordu. Görüntüler durduğunda kampçılar çoktan kaçışmaya başlamıştı ejder benim üstüme doğru koşmaya başlamıştı. Ayağı kalktım ve koşmaya başlaya başladım ejder peşimdeydi ejder ben koştukça arkamdan alev topları fırlatıyordu. İçimden bir küfür savurdum ne oluyor bu lanet olasıca şeylerde ne gibisinden onlarca söz ve bir anda büyükbabamın beni balık tutmak için bindirdiği gemi aklıma geldi. Ağlarla balıkları yakalıyorlardı. Sonra evler gördüm ejderi biraz oyalaya bilirdim. Evlerden birine doğru koşmaya başladım kutuların üstüne basa basa çatıya çıktım çatıdan çatıya atlıyordum ve çok yüksek bir kuleye kadar çıktım ejder izimi kaybetmişti ki bir anda kulenin üstünde beni gördü arkama baktım ve bir sahil vardı sahilde biraz tekne ve balıkçı ağları. ağlar tüm sahili kaplıyordu mızrağı daha sıkı tutmaya başladım bana bir kılıç lazım diye düşündüm ve alevli mızrak bir kılıca dönüşü verdi. Ejder bağırmaya başladı kanatlarını açtı ve kuleye doğru uçmaya başladı. Çok hızlıydı ama benim kadar zeki değildi ejder in üstüne atladım ejderle beraber sahile doğru düşmeye başladık. Ejderi bırakı verdim ve suya yapıştım ejder balıkçı ağlarına takılmıştı. Kılcımı daha sıkı tutum ve kayarak ejderin karın bölgesinin altına girdim ejder ipleri yakmaya başlamıştı kılıcımla kuvvetli bir şekilde ejderin karnındaki bir noktaya kılıcı sapladım mavi bir ışık parladı ejder yaklaşık elli metre uzağı fırladı kampçılar yanıma geldiler. Beni kollarımdan tutup kaldırdılar.
Kılıcım tekrar eski haline geldi. Andria kolumdan yakaladı ‘’iyi misin perseus? ‘’ dedi.