Melez Şehri
Olimpos' un Kanı

Sobek'in Oğlu Ön Okuma

Sobek'in Oğlu Ön Okuma

 

 
Nehrin yüzeyi köpürdü. Timsah gitmişti, ama altı metre kadar ileride, bataklıkta kot pantolon ve soluk turuncu renkte bilmem ne KAMPI yazan bir tişört giymiş genç bir çocuk duruyordu. Tişörtün üzerindeki yazının tamamını okuyamadım. Çocuk benden biraz büyük görünüyordu -belki on yedi- karmakarışık siyah saçları ve deniz yeşili gözleri vardı. En çok dikkatimi çeken kılıcı oldu -düz, iki tarafı keskin kılıç, soluk bronz bir ışıltı yayıyordu.

Hangimiz daha çok şaşırdık bilemiyorum.

Kampçı Çocuk bir süre sadece yüzüme baktı. Sonra kopeşim ve değneğim dikkatini çekti, ve elimdekileri olduğu gibi gördüğünü anladım. Normalde ölümlüler büyüyü görmekte sorun yaşardı. Zihinleri bu görüntüleri algılamazdı, yani kılıcımı bir beysbol sopası veya baston olarak görebilirlerdi.

Ama bu çocuk... farklıydı. Büyücü olabilirdi. Fakat Kuzey Amerika nomlarından bir sürü büyücü tanıyordum ve bu çocuğa daha önce hiç rastlamamıştım. Görünüşe bakılırsa çocuk, şey...
Mısırlı değildi.

"Timsah," dedim sesimdeki sükuneti korumaya çalışarak. "Nereye gitti?"

Kampçı Çocuk kaşlarını çattı. "Bir şey değil."

"Ne?"

"Timsaha arkadan bastırdım." Kılıcıyla hareketi taklit etti. "Sonra da seni kustu. Yani bir şey değil. Sen burada ne yapıyordun?"

İtiraf edeyim iyi günümde değildim. Leş gibi kokuyordum. Yaralanmıştım. Ve, evet, birazcık utanmıştım: Brooklyn Evi'nin lideri yüce Carter Kane sanki koca bir tüy yumağıymışcasına bir timsah tarafından kusulmuştu.

"Şekerleme yapıyordum," diye tersledim onu. "Sen ne yaptığımı sanıyordun? Şimdi, sen kimsin ve benim canavarımla neden savaşıyorsun?"

"Senin canavarın mı?" Çocuk suyun içinde bata çıka bana yürüdü. Çamurun içinde yürümekte zorlanmıyor gibiydi. "Bak dostum, kim olduğun hakkında bir fikrim yok ama bu timsah haftalardır Long Island'da terör estiriyor. Şahsen bunu üstüme alındım. Birkaç gün önce bu yaratık pegasuslarımızdan birini yedi."

Elektrikli tellere takılmışım gibi omurgamda bir akım hissettim. "Pegasus mu dedin sen?"

Sorumu geçiştirdi. "Bu senin canavarın mı şimdi?"

"O şey benim değil!" diye gürledim. "Onu durdurmaya çalışıyordum! Şimdi nerede-"

"Timsah şu yöne gitti." Çocuk kılıcıyla güneyi gösterdi. "Uzun zamandır onu takip ediyordum ama karşıma sen çıktın."

Beni gözleriyle süzdü ve bu benden bir karış daha uzun olduğu için epey can sıkıcıydı. Hala çocuğun tişörtünü okuyamamıştım, sadece KAMPI kelimesi çıkıyordu. Boynunda, anaokulu çocuklarının elişi projesiymiş gibi renkli boncuklar bulunan deri bir kolye vardı. Yanında hiç büyücü çantası veya değneği taşımıyordu. Belki de onları Duat'a koymuştu? Ya da sadece, yanlışlıkla sihirli bir kılıç bulup kendini kahraman sanan hayalperest bir ölümlüydü. Antik aletler insanın kafasını fena karıştırır.

Çocuk nihayet kafasını salladı. "Tamam, pes. Ares'in oğlu musun? Bir melez olmalısın, fakat kılıcına ne oldu? Resmen yamulmuş."

"Bu bir kopeş." Üzerimdeki şok etkisi hızla öfkeye dönüştü. "Kıvrık olması gerek zaten."

Ama kılıç umurumda değildi. Kampçı Çocuk bana melez mi demişti? Belki de onu yanlış duymuştum. Ya da melez derken farklı bir şeyi kastetmişti belki. Babam Afrikalı-Amerikalı'ydı. Annem beyazdı. Bu yüzden melez kelimesinden hoşlanmazdım.

"Defol git buradan," dedim dişlerimi gıcırdatarak. "Yakalayacak bir timsahım var."

"Dostum, asıl benim yakalayacak bir timsahım var," diye üsteledi. "Son denemende seni yemişti, hatırladın  mı?"

Parmaklarım  kılıcımın kabzasını daha da sıkı kavradı. "Her şey kontrolüm altında. Bir yumruk çağırmak üzereydim-"

Bundan sonra olanlar tamamen benim suçum.

İşin aslı bunu bilerek yapmamıştım. Ama çok sinirliydim. Ve kendim de bildiğim gibi, kelimelerin gücünü çağırmak için bir kanal oluşturmakta genelde zorlanırdım. Timsahın karnındayken kendimi Horus'un Yumruğu'nu çağırmaya hazırlıyordum. Bu kocaman parlak mavi bir eldi ve bununla kapılar, duvarlar ve bu gibi önünüzde duran bir çok şeyi parçalayabilirdiniz. Planım canavarın içinden çıkış yolumu yumruklayarak açmaktı. İğrenç, evet; ama çoğunlukla etkili.

Sanırım büyü hala aklımdaydı, dolu bir silahı ateşlemeye hazır olmak gibiydi bu. Bu Kampçı Çocuk'un karşısında sadece  kızgındım, şaşkın veya allak bullak değil; bu yüzden ben Yumruk demeyi planlarken, onun yerine ağzımdan Antik Mısırcası çıktı: khefa.

Oluşan hiyeroglif şöyleydi:
 

Bunun ne kadar büyük bir belaya yol açabileceğini tahmin edemezsiniz.




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol